bugün

entry'ler (862)

millet kıraathanelerine isim önerileri

nedense adnan menderes'in vatan cephesi olayı aklıma geliyor. vatan cephesinin trt radyolarından isimlerinin okunması falan. muhtemelen bu kıraathanelere de gidenler iş bulmakta, atanmakta, terfi almakta pek zorluk çekmezler gibi geliyor ama yine de kıraathane fikri hoşuma gitti. kitap falan okunacakmış çay ücretsiz olacakmış. güzel fikir bunlar okumak adına yapılan herşeyi desteklerim. bir de kıraathane esnafı buna ne diyecek çok merak ediyorum.

muharrem in kaybetme nedeni

Arkadaşlar amacım kesinlikle algı operasyonu değildir. isterseniz daha önceki entrylerime bakaraktan siyasi perspektifimi anlayabilirsiniz.

Konumuza gelecek olursak, Muharrem ince bu seçimi kaybederse iki nedeni vardır bunun. Onun dışında "oyları çaldılar", "tvler hep iktidarı gösterdi" falan demeyin. Bunların da etkisi vardır ancak bizim insanımız bir şekilde hepsine kulak veriyor merak etmeyin. Tali sebepler ana sebeplerin önüne geçemez. 2 sebep şudur;

1. Demirtaş ile görüşme:

Arkadaşlar hepimiz az çok demokrasiye inanan insanlarız. Ancak bizim ülkemizde demokrasi yerleşik ve işleyen bir kurum değildir. Bizim insanımızın gözünde hiç bir şekilde Demirtaş'ı bir aday olarak göremezsiniz. Halkımızın büyük çoğunluğu ona "terörist" gözüyle bakmaktadır. Keza "biz buraya daha başkan aponun heykelini dikeceğiz" diyen birine oy vermezler. işin garibi onla muhattap olana da meşruiyet kazandırmaz. ince işte bunu göz ardı ederek hareket etti ve Erdoğan'dan uzaklaşmış seçmen bile yine bu tavır yüzünden Erdoğan'a oy verecek. Ha geçmişte Erdoğan megri megri yapmadı mı diyeceksiniz bunlarla,yaptı. Ancak bugün birbirlerine zıtlar ve bu yüzden insanımız Erdoğan'ın samimiyetine inanıyor ya da inanmak istiyor. ince'nin ilk ve en büyük hatası budur. O görüşmeyi yapmayacaktı.

2. nedeni ise şudur; Kampanya tamamen Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulmuş, muhalefet olmanın da verdiği dezavatanjla (çünkü gösterecek bir eseriniz yok) hepten zora soktu işi. Tamam iktidarın elle tutulur bir vaadi yok ancak ince'nin vaadleri de Erdoğan tarafından absorbe edildi. Bi defa ince şunu anlaması lazımdı; gençlere para vermekle bu iş olmaz. Ha olsa bizim insanımız bayılır bedava paraya bu bir de öğrenciyse ama olaya "kimse kesmeyeceğinin koyunun önüne et koymaz" mantığıyla hareket eder. Onun içindir ki ince güzel vaatler verdi ama insanlar daha ciddi oturaklı şeyler istedi. Gençlere bayramlarda burs, robot üretmeler falan eyvallah güzel vaatler ama seçmenin çoğu da içinden "yav bize yaptırırlar mı o dediklerini?" diyoe ve inanmıyor inanamıyor. Malesef biraz da vizyonumuz dar bizim ülke olarak özgüvensiz bi toplumuz. Bunu hakaret olarak söylemiyorum genel olarak böyleyiz biz. Evdeki bulgurdan olmayalım da mantığıyla hareket ediyoruz. O yüzden ince daha süper değil daha az süper projelerle gelseydi olurdu işi belki. Polemik olarak baya yıprattı Erdoğan'ı ancak yetmedi. Bide Erdoğan'a olan karşıtlık Erdoğan'ın seçmenini daha da konsolide etmesini sağlıyor. O yüzden bu Erdoğan karşıtlığı da oy kaybettirdi. Erdoğan'ı hiç muhattap almayıp sadece kendisini anlatsaydı belki daha iyi olurdu. Netice de ben ince'nin kazanamayacağını düşünüyorum. Memleket için hayırlı olan neyse o olsun demekten başka çarem yok.

24 haziran 2018 seçim tahminleri

Erdoğan %47
ince %29
Akşener %8
Selo %13
Karamollaoğlu %2
Perinçek %1 veya daha az. Yarın akşam buradayım.

24 haziran seçim sonuçları

ohh hemen parselleyeyim burayı 65 gün sonra değerlenecek.

dağlarına bahar gelmiş memleketimin

manuş baba denen herifin mahvettiği güzelim şiir. ilk defa şimdi dinledim ulan mapusluk şiiri bu aşk şarkısına çevirmiş herif.

soma madencilerinin şov yapmış olabileceği gerçeği

Kişi kendinden bilir işi.

sigarayı bırakmak

Eğer sağlığınız somut olarak tehlikeye girmediyse sigarayı bırakamazsınız. Sadece iki sigara içimi arasındaki süreyi uzatırsınız.

sol zihniyetin ülkenin kamburu olması

Soldan sola fark var. 1980 sonrası Türkiye'de türeyen bir sol var. Bunlara "liberal sol" denir. Sol literatüre hakimdirler ancak onu tahrif etmekten geri durmazlar. isimleri gereği liberal yani özgürlükçü olan bu sol daha çok etnik milliyetçiliğe ve mezhepsel özgürlüklerin peşinde koşarlar. CHP'den farkları sosyal demokrasiye sıcak bakmıyor oluşlarıdır ancak romantik bir şekilde tarihsel gelişim sürecini göz ardı ederek program kabızı olan bu arkadaşlar tüm toplumsal sorunların çözümünü "çare sosyalizm" programı altında çözeceklerini sanarlar. Ulus-devlet yapısına karşıdırlar. Zaten çelişkileri de budur. Ulus-devletler emperyalizme karşı kurulan bir 20.yy gerçeği olmasına rağmen arkadaşlar bu konuda tutarsız davranıyorlar. Emperyalizm ile bir problemleri yoktur. Örnek vermek gerekirse bu güruhun 2003 ırak işgali sırasında sloganı "ne sam ne saddam" olmuştur. 2010 referandumunda da "yetmez ama evet" diyerek askeri vesayet bitecek umuduyla devleti fethullahçılara sunmuşlardır. Lgbti konusunda sergiledikleri tavır ise marksizme pek hakim olmadıklarını gösteriyor ama olsun. Pkk ve ypg ile olan ilişkileri ise aşikardır. Bu solun temsilcileri; emep, tkp, htkp, ödp, bhh, fkf gibi siyasal parti ve gençlik örgütlenmeleridir. Özgürlükçü olma konusunda chp bunlara yakındır ancak kemalizme bakış açıları aynı değildir. Chp nin kemalizme bakış açısıda sıkıntılıdır ama neyse.

Birde ulusal sol dediğimiz güruh var. Bunlar ise şu süreçte revaçta. Amerikan emperyalizmine karşı olsn tavırları nettir. Olaylara daha bilimsel bakabilmekteler ve kendi ideolojileri doğrultusunda kazanıcı bir siyaset izlemektedirler. Bu güruh 60ların başında ortaya çıkmıştır bir gelenektir aslında. Doğan avcıoğlu, ilhan selçuk, mümtaz soysal gibi isimlerin çıkardığı yön dergisi etrafında yeşermişlerdir. Doğan avcıoğlu'nun Türk soluna katkısı olarak değerlendirebileceğimiz marksizm-kemalizm sentezi etrafında geliştirmişlerdir fikirlerini. Liberal solun aksine askere daha sıcak bakmaktadırlar. Örneğin 27 Mayıs'a darbe değil devrim derler. Biraz jakobenizm izlenimi yaratırlar. Ancak şu dönemde milliyetçi tabana yakın durmaktadırlar. Ordu içinde iyi bir izlenimleri hatta destekleri vardır. Ergenekon ve balyoz davalarında ulusal sol bir ölçüde törpülenmiştir fethullahçılar tarafından ancak mücadeleleriyle emsal teşkil etmişlerdir. Kendilerini solcu değil de daha çok kemalist ve Atatürkçü olarak tanımlarlar. Aslında temel ayrılıklardan biri aşamalı devrim ve sürekli devrim teorileri arasında yatmaktadır bu grupların. Fetö ile mücadeleyi en derin veren grup bunlardır. Anti-emperyalizm hususunda duruşları gayet nettir. Bu grubun ise pek temsilcisi yoktur başlı başına; işçi partisi (yeni adıyla vatan partisi), tgb, add, hkp gibi gruplar temsil etmektedir. Ancak Türkiye siyasetinde liberal sola göre daha etkindirler.

Şimdi bu durumda sanırım ülkenin kamburu daha çok liberal sol dediğimiz gruplar olabilir. Ulusalcılar diğer tarafa nazaran daha tutarlı gözüküyor. En azından milli meselelerde.

neden evlenmiyorsun

Gerek yok. Manevi değerler önemlidir ama maneviyata önem verenler için. Bende maneviyata önem veririm ama manevi değerler de kendi arasında değişir. Maddi olarak bakınca evimi temizleyebiliyorum yemeğimi yapabiliyorum bulaşık falan benim için sıkıntı değil. Onun için hayatta kendi başıma varolmak konusunda sıkıntı çekmiyorum. Sevmek sevilmek önemlidir ancak bunun için evlenmeye gerek yok. Sevmek deyince de insan en çok eşini sevmez bazen bu dost bir arkadaş bazen bir kedi bir köpek de olabilir.

nagehan alçı milliyetçiliği

Bu kafaya göre kuş uçmaz kervan geçmez yerler vatan değildir. Evet vatan 24 katlı gökdelenlerimizdir. Vatan cihangir'de bira içtiğimiz mekanlardır. Vatan sadece ve sadece boğazda yenen pahalı yemektir. Vatan haftasonları bebek veya moda sahilinde spor yapmaktır. Vatan ölüdeniz'de kemer'de bodrum'da ayvalık'ta şezlongta güneşlendiğimiz sahildir. Keçi otlatılan yerler, çobanların kaval çaldığı, yerleşim yerimizin olmadığı ücra köşeler vatan değildir. Onun için 18 ada hiç mi hiç vatan değildir.

la casa de papel

efsanevi olacak ispanyol dizisi. 2 günde bitirdim. sürükleyici bir senaryosu var.

dizinin içeriğine gelecek olursak filmin teması şunun üzerine kurulmuş; bugüne kadar duygularının esiri olmuş ve hayattan yemediği sille kalmamış olan insanların bu kapitalist sistem içerisinde bir şekilde var olmaya çalışması ve bu insanlara en sonunda 2 seçenek kalmıştır. yaşamak için ya zengin olacaklar ya da ölecekler. tek atımlık barutu kalmış olan bunca insanı profesör tek tek yakalar ve onları büyük bir soyguna ikna eder. buraya kadar her şey güzel ancak daha güzeli karakterlerin her birinin bir emsal teşkil etmesi. hepsi başlı başına bir senaryo.

profesör: yıllarını yatalak olarak hastane köşelerinde geçirmiş ve çok okumuş,araştırmış birisi. insan psikolojisine hakim. duygularını kontrol edebilen asosyal bir tip. tam bir strateji ustası, insanları yönlendirme yeteneğine sahip, düşmanının bir sonraki adımını 5 ay öncesinden hesaplayan bir adam. duygularına yenik düşmeseydi daha temiz bir iş çıkarabilirdi ancak yine de temiz bir iş çıkardı. berlin ile olan arkadaşlıkları daha öncesine dayanıyor gibi geldi ama orasını tam anlayamadım ya da kaçırdım. soğukkanlılık konusunda tam bir uzman. nerde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. dediğim gibi tam bir strateji ustası. sapyoseksüel olanlar için ise orgazm sebebi.

moskova: bu karakterde başlı başına bir olay. geçmişinde hep üzüntü ve sıkıntılar yaşamış ve geriye tutunabileceği bir dal olarak sadece oğlu kalmış olan adam aslında aşağı yukarı hepimizin çevresinde olan bir karakter. elinden her iş gelen orta yaşı geçmiş tam bir sanayi ustası.

denver: moskova'nın oğlu. hayatta hiç bir baltaya sap olamamış, hep itilmiş kakılmış ezik ve silik bi tip. o bunalımdan çıkmasının tek bi yolu var bu soygunu başarabilmek. ömrü sokaklarda kavga etmekle geçtiği için tam bir dövüş ustası.

tokyo: duygularının esiri bir kadın. hiç bir zaman akılcı davranmayı beceremeyen ama macera aksiyon söz konusu olunca da hiç bir şeyden geri kalmayan manyak karı. dizinin en önemli karakterlerinden çünkü maceracılığa onda dehşet bir cesaret uyandırıyor.

helsinki: en takdir ettiğim 2. karakter. tam bir görev adamı. "gözümü kaparım işimi yaparım" derler ya hah o karakter tam helsinki. bitmek tükenmek bilmeyen bir sabır ve irade.

oslo: oslo helsinki'nin kuzeni yıllarca beraber hapis yatmışlar ve bugüne kadar her işte beraber olmuşlar. oslo, helsinki'nin sessiz sakin modeli. başına gelenler beni üzdü ancak helsinki'nin plana bağlı kalmak adına sergilediği olgun tavır takdire şayandı.

rio: 24 yaşında bir genç. ergenliği tam üstünden atamamış duygularını yoğun yaşayan bir çocuk. üstün özelliği elektronik sistemler konusunda uzman. endüstri meslek lisesi elektrik-elektronik bölümü mezunu olabilir. ama mezuniyet yetmez bu işleri yapmak için. piç her bi boku biliyor.

naridio: tam bir çatlak kadın. genç yaşta uyuşturucu satıcılığı yaptığı için çocuğunu kaybetmiş. ancak insan ilişkileri gayet iyi iş disiplini müthiş olan bir kadın. parayı yetiştiremediler ama olsun. sağlam bir kalpazan. fabrikanın ustası olan adamla ilişkileri on numaraydı. keşke o adamı da yanlarına alsalardı. bütün dizi boyunca bir kez olsun itiraz etmedi adam.

ve berlin: en takdir ettiğim karakter. narsist olması dışında helsinki gibi bir görev adamı ve çelik gibi bir disiplin ve irade. tüm dizi boyunca bir an bile umutsuzluğa düşmeyen her daim soğukkanlılığını koruyan bir adam. eğer berlin'i rahat bırakmış olsalardı çok çok daha kısa bir sürede bu işi bitirirdi. planı anlamış ve profesöre olan güveni oradaki herkesten daha fazla olan psikopatın teki. son bölümdeki davranışı takdire şayan ama yanındaki kıza üzüldüm. eğer bu dizinin iki ana karakteri varsa o da profesör ve berlin'dir kanımca. çünkü profesör bir beyin ise berlin kesinlikle bir bilektir. tüm dizi boyunca adam bir an bile "başaramayacağız galiba" demedi. burada profesörün zekası ve berlin'in ona olan güveni kesinlikle etken.

raquel: iş ve özel hayatı arasında sıkışıp kalmış bir kadın. tam tutanacak bir dal buldum derken yaşadığı üzüntüyü anlamak cidden zor. neyse ki işler tatlıya bağlandı. gerçeği kabul etmek gerekir ki eğer profesör onu bir şekilde dinleme cihazı ile dinlemeseydi profesör'ü alt etmesi an meselesiydi.

dizi konusunda aklımda kalan tek bir soru işareti var; bu adamlar soygunu yaptıktan sonra şehirden ve hatta ülkeden kaçmayı nasıl başardılar. kaçtıkları anlaşıldığı anda istihbarat başkanı bile işin içindeyken, hava, deniz, kara bilimum tüm çıkış yolları kapanmış olması gerekirdi. bu kadar kusur kadı kızında da olur deyip geçmek en iyisi sanırım. ama daha iyi bir final olabilirdi. bide diğer karakterlerin ne yaptığı gösterilseydi iyi olurdu. açıkçası helsinki'yi bir danimarka birası yudumlayıp güneşlenirken görmek isterdim *

dizinin anladığım kadarıyla verdiği mesaj şu; eğer bu kapitalist sistem içinde rahat bir yaşam sürmek istiyorsanız şerefsiz, arlanmaz, kepaze, yalaka bir insan olmanız kaçınılmaz. gurur ve şeref yoksunu bir hayat sürmeye iten sebep kapitalizmdir. eğer oyunu insanlığı kaybetmek pahasına kuralına göre oynamazsanız kazandığı para ile sadece faturalarınızı ödeyebilirsiniz. onun için profesörün son bölümde yaptığı anlamlı konuşma çok önemli. eğer soygunu devlet adına yaparsanız adı "nakit akışı" eğer insanca bir yaşam sürmek için yaparsanız "hırsız" oluyorsunuz. ciao bella şarkısı da diziye bence gayet iyi gitmiş. güzel bir sistem eleştirisiydi dizi. tadı damağımda kaldı. ister istemez bazı yerlerde prison break aklınıza gelecektir ama çok daha iyisiydi.

ekmek neden kutsaldır

ana besin maddesi olduğu içindir. geçmişten bugüne "ekmeksiz karın doymaz" diye bir laf vardır kültürümüzde. haklıdır da. şahsım adına ekmek benim için her şeyden daha mübarek daha azizdir. bir ateistim ancak ne bileyim ekmek insan yaşamının vazgeçilemez ve ertelenemez ihtiyacıdır kanımca.

türkiye nin yüzde 42 si yer sofrasında yemek yiyor

anadolu geleneğidir. arap kültürü ile bi alakası yok. çokta güzel olur kanımca. yer sofrasını masadan ayıran en iyi özelliklerden bi tanesi de herkes ayrı tabaktan değil ortadaki sahandan yer yemeği. midesi bulananlar kendini bi gözden geçirsin. yer sofrasının samimiyeti bir başka olur. modernizm sizin olsun.

olgunluk belirtileri

gençlik heyecanını yitirdiğimiz zaman olgunlaşmış oluyoruz sanırım. olayları istediğimiz gibi değil de olduğu gibi görünce.

ateist mustafa kemal atatürk

ateist miydi değil miydi bilemeyiz. net bie beyanı yok kendisinin bu hususta. ancak kesinlikle dindar bir insan olmadığını söyleyebilirim. Atatürk'ü kitlelere kabul ettirmek için onun dindar olduğunu söylemek net bir şekilde Atatürk'e hakarettir. Atatürk'ün manevi hayatını, özel hayatını konuşmaktan sıkılmadık mı artık ? malum küçük insanlar kişileri, büyük insanlar fikirleri konuşur. Burada en büyük suç sözde kemalistlerindir. Atatürk'ü bir evliya haline getirenlerindir. Kemalist olduğu in rakı içen adamlar var bu memlekette ya. ulan atatürk peygamber miydi de rakı içmek sünnet olsun. koskoca devrimci kemal atatürk bu kemalistler yüzünden "sarı saçlı mavi gözlü" bir masal kahramanına dönüştürüldü. bırakın artık bu işleri şu adamın maddi düşünceleriyle ilgilenin biraz. atatürk evvela kemalistlerin elinden kurtarmak gerek sanırım.

evreni allah yarattıysa niye kendini göstermiyor

ayetler var.

çocuk tecavüzüne filistin meselesi kadar üzülmemek

kıyaslanmayacak meselelerdir. çocuk tecavüzü tabi ki çok acı bir olaydır ancak Filistin'de kadınlar ve çocuklar bunu yıllardır yaşıyor. lütfen kıyas yapmayınız.

12 13 yaşlarında ki çocukların sevişmesi

internetin zararlı etkilerine bir örnektir efendim. çocuklar malesef bu yolu kendileri seçmiyor, buna maruz kalıyorlar. 12-13 yaşındaki çocuklardaki cinsel, kimyasal(uyuşturucu) ve şiddet eğiliminin artması engellenmesi gerekir. sıradan bir ödev araştırması yaparken bile herhangi bir forum sitesine girdiğimizde "3 ayda 7 cm" reklamı hemen ekranın bir köşesinde çıkmakta. çocukları bu yolu kendisi tercih etmiyorlar dediğim gibi buna "maruz" kalıyorlar. işletme fonksiyonlarına bakıldığında bu bir pazarlama yöntemidir ancak çocuklarımız bu pazarın müşterisi değildir. onun için devlet eliyle bu işlere müdahale edilmesi gerekmektedir. bunun için pornografik öğeler barındıran sitelere kesinlikle kimlik doğrulama getirilmelidir. bunun yanı sıra sosyal medya denen olay çocuklarımızı büyük ölçüde etkilemektedir. 24 yaşında bir birey olarak facebook ve instagram kullanmıyorum. sadece twitter kullanmaktayım ve twitter'da da haber sitelerini takip etmekteyim. bu konuda devlet eliyle düzeltilebilir. yine aynı yöntem kimlik onayı gerektirmelidir ve 18 yaş altının sosyal medya kullanımı kesinlikle ama kesinlikle engellenmelidir. sosyal medya artık amacını aşmış bir kitle imha aracı haline dönüşmüştür. ailelerde bu konuda okullar tarafından bilinçlendirilmelidir. yoksa 13 yaşında hamile kalan kız çocuklarımızı, 10 yaşında merdiven kenarlarında bonzai krizi yaşayan çocuklarımızı görmek kaçınılmazdır.

testi kırıldıktan sonra yapılacak bir şey yoktur. internette hangi çocuk pornografik şeyler görse merak eder. bir de bu 13-14 yaşlarında ergenliğe girmesine çok çok az bir süre kalmış çocuksa daha da merak eder. testiyi kırmadan önce gereken tedbiri almamız gerekmektedir. son 10 yıldır çürüyen bir gençlik var bu gerçeğe karşı kafamızı kuma gömme şansımız yok.

ittihat ve terakki cemiyeti

bazıları demiş ki ülkeyi 5 yıl bile yönetemediler. ulan Çanakkale savaşı'nın başındaki kumandan kimdi zırtapozlar. enver paşa değil miydi? Çanakkale'ye destan diyeceksin ama savaşı yöneten kumandanı tu kaka edeceksin. ittihatçılar bu memleketin yüz akıdır. o çok bi bok sandığınız Abdülhamit darbe yapılacak korkusuyla donanmayı dışarı çıkarmıyordu. onun yüzünden rus boğazlarını alman gemileriyle vurduk. meclis kapanmış, duyun-i umumiye memleketin bütün gelirlerine el koymuş hala Abdulhamit diyosunuz. bütün vergiyi yabancıların topladığı ülke yaşıyor mu sayılır? borç ödemek için borç alan imparatorluk yaşıyor mu sayılır ? neymiş 30 sene daha yaşamasını sağlamış imparatorluğun Abdulhamit efendi. saçmalamayın allasen. müslümanlıktan dem vurursunuz o kadar bide. araştırın bakalım Bomonti bira fabrikasını kim açmış ? 1. Dünya savaşı enver paşa'nın alman hayranlığından ileri geliyormuşmuşmuş. bak sen ya iktisadi açıdan işgal altında olan bi memleket emperyalistler tarafından dünya paylaşılırken işgal edilmeyecek ha? savaşa katılmayacak? çocuklar bile güler buna. 31 Mart'ı bastıran kimdi çocuklar onu da söyleyin. mahmut şevket paşa değil midir? tamam ekonomiden anlamazlardı, fevri hareket ederlerdi, batılılaşma hareketini yanlış anlamışlardı belki ama tek dertleri vatan ve hürriyet idi. biz nasıl ittihatçıların yanlışlarına göz yummuyorsak sizde onların herşeyi vatan için yaptıklarına göz yummayacaksınız.

çok özlediniz demi Bab-ı ali'yi. ittihat ve terakki düşmanlarının asıl karın ağrısı, geleneklerinde Yakub cemil gibi bi cengaverin olmamasıdır.

bir kadına söylenecek en ağır söz

net bir şekilde "güzel veya tatlı değilsin" demek.